Pazartesi, Kasım 29, 2010

yine gemiler koyu


Bugün hastayım, pek keyfim yok. Sıkıntılar biraz daha çoğaldı sanki. Bu hafta çok çalışmam gerek.Oysa dün  deniz kenarında bir şeyler yiyip yürüyüş yaptık arkadaşlarla.
Dün gece de iyi uyuduğum söylenemez. Düzeleceğim ama ne zaman bilmiyorum. 
Uzunbey bana gramofon aldı İstanbul'dan.Eski bir şey, monte ettik ama bendeki plaklar sanırım farklı yapıda.Bu yüzden  güzel çalmadı.Oysa kendi üstündeki çizilmiş plak bile daha iyiydi.bu hafta özel bir çalışmamız var,dışarılardayım. Yılbaşı (xmas) pazarımız var çalış karnavalında ,5 aralıkta çalış sahilde. tam olarak 150 standımız olacakmış.Bayağı yoğun geçecek yani.

Bu kaktüs bahçesi o gün yürüyüşe gittiğimiz arkadaşlarımızın İngiliz komşusunun.
Bu da aynı siteden bir başka komşu. 

Pazar afkuleye inmedik ama yürüyüş yolunun yarısını yürüdük sanırım. Yanımızda çocuklar olduğundan yola devam etmedik.

Ne mantarı olduğu bilmiyorum açıkçası ama tabii ki onu almadık :)  Muhtemelen zehirli.

Yürüyüş yolu.
Gemiler koyunda denize giriyorlardı.

Kılıçları açıkta yakalamışlar. 
Oturduğumuz yerden manzara.
Talin'i her seferinde çekiyorum bir türlü bloğa koyamadım :)  Bu sefer çay keyfinde çektim. Kendisi İstanbuldan gelme arkadaşlarımızdan, beraber Fethiye gezilerine  çıkıyoruz.


Bu hafta salı randevularım var, çarşamba  da sergi Fkm de- Nurdan hocanın resim sergisi hemde.  Perşembe benim toplantım var, daha sonra yazacağım. Pazar günü çalış karnavalı yılbaşı pazarı.  Haftayı şimdiden bitirdik.

Pazar, Kasım 28, 2010

kalp kırılsa da sever


Bu aralar özellikle Çağıl gittiğinden beri değişim içerisindeyim. Herşey bana sıkıntı.Arşivimi kaldırıp atasım geliyor. Blogdan soğumakla soğumamak arasında kaldım sıkıştım.Hayır yazmaktan vazgeçmek değil, özellikle çok yazmak istiyorum ama kafamdakilerle yazdıklarım bağdaşmıyor gibi geliyor.Yabancı  gibi okuyorum bazı yazılarımı.Yıllar beni değiştirdi sanırım. Bu benim 925. yazım :) Yazdıkça hayat buluyormuşum gibi geliyor.Hayat değişikliğimi yazılarıma da yansıtmaya karar verdim :)  
Kendime gizli bir başka blog mu açsam bilemedim.
Evde de büyük bir değişime girdim.Hayatımı daha sadeleştirme yolundayım.İstanbuldan Uzunbey'le alışveriş yaptık. Salonun şöminesine taş aldık sonunda.Birde duvar kağıdı. Daha önce de şeklini değiştirmiştim.Masa ve sandalyeleri de. Bir öncesi - sonrası yapacağım ilerleyen günlerde. Çok olan aksesuarları kaldırdım. Çok sevdiklerim ortada, birde kıyamadıklarım.Gittikçe de temizlemeyi düşünüyorum.Hatta yeni almayı.Sevsem de bazılarını eleyeceğim.Hele kıyafetlerimi bayağı bir elden geçirmeye başladım.Büyük bir değişim içindeyim.Bu halimi sevdim.Temizliğe devam edeceğim :))
İstanbul'u zor bıraktım bu sefer.Çağıl orda diye olabilir. Olmayabilir de. Akdenizi seviyorum ama İstanbulda tüm sevdiklerim.Bu sefer zordu işte. Bu saatlerde dökülüyor tüm sözcükler benden.Daha önceki saatlerde kıvrandım yazmak için olmadı.Gece yarısı canlanıyor içimdeki duygular..Asi gece kuşu olmayı seviyorum ben. Bütün gün elimde bilgisayar blog okudum.Yazamadım yeni yazı.Uzunbey bugün erken geldi ama çok yorulmuşuz. Dün çalıştık, gece Kubilay filminin galası vardı burada Hayal Sinemasında oraya davetliydik.
İstanbul güzel geçti aslında. Ya da çok özledim bana öyle geldi.Hiçbirşey beni mutlu etmiyor gibi de geliyor bazen. Depresyonda mıyım.Hayır hatta hiç bu kadar kendimde olmamıştım.

İstanbul hazırlıkları hem uzun hem yorucuydu. Evden annemlere gidecek çok eşya ve hediyeler vardı, onları ayıkladım, hazırladım.Birde son gece dinlenmem gerekiyordu ki yolda araba kullanayım. Bu yüzden akşam 11 sularına kadar işimi bitirdim, erken yattım. O gün Ares'i de veterinere bıraktık, biz gelene kadar pansiyonda kaldı.Aslında hırpalanmasın diye götürmedik ama gelince pişman oldum.Her şeyle ilgilene kadar onunla da ilgilenirdik diye düşündüm. Bizi özlemiş. Yolda Uzunbey kullandı arabayı . Afyonda ben aldım, Bilecek'e kadar gittik.Uzunbey kıyamadı bana o kullandı yine İstanbula kadar ama tam köprüye geldik acaip bir trafik.Adım adım gittik Büyükçekmeceye. 

Akşam herkes bizi bekliyordu.Çağıl bizimle geldiğinden yolda yurda uğradık. Oda arkadaşıyla tanıştık.Zaten dört kişiler, diğer ikisi memleketteydi. Tam on iki saatte geldik.   
İlk günler geldiğime inanamadan geçiriyorum zamanı.Ev kalabalıktı ve bundan ayrıca keyif aldığımı da belirtmek isterim.Çocukluğumuz gibiydi, kalabalık ve çok sesli sofralar :) 
Foto: Yeni  GS stadı.
Biz çarşambayı yolda geçirdik, perşembe kayınvalidemdeydik, cuma annemlerde geçti, cumartesi sabah kahvaltıdan sonra önce görümceme oradan da Kavacık'a geçtik.Uzunbey'in eski iş arkadaşı ve eşi çok yakın arkadaşlarımız.Onlarda kaldık bir gece. Çok güzel evleri ve bahçeleri var, fotoğraflardan İstanbul olduğunu anlayamazsınız o kadar yeşil, o kadar sakin :)
Dönüşte Çağıl'ın okulunun önünden geçtik.
Ataköy eski kısımdan..Çocukluğumda dershane servisimiz oradan geçerdi,tüm ara sokaklarını ezberlemiştim.
Pazar akşamı sahile gittik.Teyzemin oğlu benim lise arkadaşımla  iyi arkadaş,eşleri de öyle.Balık tutmaya sahile gitmişler. Bizde Çağıl'ı götürmeye gittik ama kaldık orda.Zaten teyzemin kızıyla eşide oradaydı, sonra  hep beraber  teyzemin kızına gittik. Yemek yapıp yedik ,tam olarak 18 kişiydik çoluk çocuk :) Allahtan ev büyük ,problem olmadı. Herkes işin bir tarafından tuttu.Genede erkekler çalıştı mutfakta ,biz seyrettik.Eniştemiz çok güzel yemek yapıyor, tecrübe etmiş olduk. Hepsi müzikçiydi :)) Canlı müzikte dinledik,değmeyin keyfimize. Teyze kızım, oğlu, eşi  zaten müzikçi, enişte de bir ara müzik yapmış. O gece öğrendik. Her iki çiftin çocukları zaten konservatuarda yarım zamanlı okuyorlar. Önce kendileri çaldı, sonra da çocuklara çaldırdılar birşeyler.. Söylediler, söyledik :) Ben yorumcu değilim, sesimde güzel değil  ama geçmişten gelen bir müzik kültürüm var kimseye söylemediğim. Repertuarım geniştir.Ben yine de fazla söylemedim ama çok keyif aldık. 
O gün Yeşilköy pazarına gidemedim, şansım yaver gitmedi,ertelemek zorunda kaldım.Burcuyla migros çarşıya gittik.



Teyzemin oğlu eşiyle canlı müzik yaparken...Yazın bana gelen misafirlerim, zaten başka teyzem yok,halamın çocukları var,diş hekimi  ve mühendis İstanbulda. Birde Amcam var Trakya da bir belediye de mimar :)  Başka hala ve amca çocuklarımda var :)

Annemin yeni kırkyama çalışması bir yatak örtüsü. Bana hediye etti :)) Bende fırsatı kaçırmadım.
Yine yukarıda  ilk İstanbula girişte güvenlik şeridi ihlali yapan " kendini akıllı sanan aptallar"ı görmektesiniz.. 

Migros alışveriş merkezi kaçamağı, burcuyla kahve keyfi.

Annemin kaktüsü çiçek açmış :)

Annemle Bakırköyde buluştuk,o kursa gitti, ben yaklaşık 5 saat gezdim ama pek bir şey beğenemedim.İki triko aldım sadece Carousel 'den. Burcu bana sen yaşlanmışsın dedi, belki de haklı, ben oraları hallaç pamuğu gibi attırırdım eskiden. Canım alışveriş bile istemeyince içim sıkıldı.
Bir alışveriş hatıram var ki bunu yazmadan olmaz. Carousel' den çıkıp karşı mağazaya girdim. Capacity...
Senelerdir çantamda çakı taşırım ben. Günün her saati yollarda ,arabayla geç vakit döndüğümden taşırım birazda. Bazen  etkinliklerde lazım olur ya da arabada yemek yerken,yürüyüşte  falan. En son çakım babamın hediyesi, kaç senedir nerelere girdim , kapılardan geçtim hiçbir çantamda görünmezdi kontrolde, o gün capacity girişinde güvenlik görevlisi gördü, aldı benden içeri girerken.Şimdi düşünün kü asortik bir hatun ve çantasında gayet etkili bir çakı :)) Delikanlı şaşırdı ama belli etmedi, ama aldı benden.Ona işim gereği dışarıda olduğumdan taşıdığımı söyledim ama adam nereden bilsin Fethiye durumlarını.Yani aslında Fethiye benim gördüğüm en güvenli yerlerdendir ama eski bir İstanbullu olarak ben onu yanımda taşırım diyemedim :))Mesleğimi söyleyip açıklama yaptım. İçeri girdim ama aklım babamın hediyesi olan çakıda, adımı sordu ama etiket koyarken görmedim,oysa koymuş.Bu sefer o oradan ayrılırsa çakıyı nasıl alabileceğimi bilemediğimden içeri girdiğim gibi çıktım ve kapıda görevliye sizin yüzünüzden gezemedim,benim gibi bir müşteriyi kaçırıyorsunuz  demeyi de ihmal etmedim. Babamın hediyesini size emanet bırakmaktansa çarşıyı gezmeyeceğimi söyleyip çıktım.Eminim adam beni unutulmayanlar listesinde iyi bir yere oturtmuştur :))
Sahte timsah derisi çantamla - çevreciyim ya gerçeğini kullanmıyorum- çakı süper bir ironi olmuştu aslında :P

Birde öğlende yemek yedim meydana yakın.Yalnız.
-Yalnız yemek yemeyi sevmiyorum bu arada.

Kavacık'taki bahçeden, dekorasyon fikirleri.Emine süper bir bahçıvan aslında.Bunu kendi okusa hayır değilim diyecektir ama rakamlarla ve insanlarla bu kadar meşgul bir insan ancak bu bahçede dinleniyordur gerçekten.

Katmerli  küpe
Masa tenisi de vardı ama bilardoyu koymak için kaldırmışlar.Bu arada ben fena oynamam, yani biraz oynarım masa tenisi.Teyzemin oğlu öğretmişti eskiden, yazları bize gelirlerdi, bizde kışın haftasonları onlara giderdik Fındıkzadeye eskiden.

Hava biraz serindi ve Uzunbey hastalanmak üzere olduğundan keyfi yoktu bu yüzden kahvaltımızı içeride etmek zorunda kaldık.Yazın da bir kaç derece serin oluyormuş şehirden buraları. Gerçekten de başka bir aleme gelmiş gibiydik, Emine buna rağmen Fethiyeye gelebilirim diye beni şaşırtmaya devam ediyor.. Evin önü ve arkası ormandı bu arada belirteyim :)

Beykoz Anadolu Lisesi
Evin oğlu bu okulda değil ama iyi bir sporcu ve çocuklarımızın tekrar görüşmesinden ve anlaşmasından ayrıca mutluluk duyduğumuzu da belirteyim.Tolga Çağıl'dan bir kaç yaş küçük ama eski arkadaşlarımız olduğundan ve başka arkadaşlarından daha  sık görüştüğümüzden  çocukluğunu da biliyoruz. İki yakışıklı bilgisayara takılıp ,gece de şöyle bir acarkent yaptılar. Bir ara bende kaybolmak istedim onlarla ama olmadı :P 
Yolda çektiğim boğaz manzarası.

Emine hem bahçeye hem de hayvanlara bakabilecek beceride çalışan bir kadın.Hayran olmamak elde değil. Tabii ki eşi yardımcı oluyor ama kadın için bahçeli ev yine de zor.
Horoz Denizli horozu .Özel olarak getirtilmiş :)
Banyo penceresi ormana açılıyor  :))

Yer örtücüler..Kaktüslerde vardı ama azdı, daha sonra  Emineye çelik göndermeyi düşünüyorum.Ondaki çeşitleri gördüm, olmayanlardan birşeyler hazırlayacağım.
Balkon.



Dönüş yolunda .. Afyona kadar Uzunbey , Afyon -Fethiye arasını da ben geldim ama insan etrafı boş olunca sıkılıyor. Hem de iğrenç bir yağmur vardı biz çıkarken.Bütün bayram boyunca yağmayan yağmur bizim döneceğimiz gün patladı.Sabah beşte yola çıkıp akşam beşte eve geldik.

İstanbul'da bu sefer hoşuma gitmeyen şey Beykent'te çocuğuyla para dilenen tiplerdi. Büyükçekmece Belediyesi  Zabıtaları bu işe bir el atmalı. Tam ışıklarda arabaya yapışan tipler,onlar oraları sararsa kurtulması zor olur. Dallanıp budaklanmadan bir el atmak lazım. Onun dışında istanbul daha bir şehir olmuş ,daha lüks mekanlar ama insanların tipleri daha bir bozulmuş geldi,Türkçeleri de.
Kavacık'tan dönerken İke'dan alışveriş yaptık,Çağıl'da vardı, iyi oldu ama biz şömine taşlarını ve duvar kağıtlarını Beylikdüzü Bauhaus'tan aldık. Bu arada carrefour, medya markt gibi mağazaları, koçtaş gibi marketleri de gezdiğimi belirteyim. Çağıl'ın vizeleri başladığından son günlerde okul ve çekmece arasında geldi gitti.
Bayramda teyzemlere de uğradık Beykent'e.Çarliyle işlerden az görüşebildik, Burcuyla az yalnız kalabildik, ve evde kim içki içiyorsa ona takılıp içki içtiğimi de yazmam lazım.
İlk defa şarap üstüne bira cilaladım, rakı üstüne de bir gece cila yaptım galiba..
Aslında çok içki içmiyorum ama yazılarda hep çok içiyormuşum gibi gözüküyor. Normalde ölçülü içmeyi seviyorum. Gittiğim gibi osmanlı tulumbası aldım birde burda bilmediklerinden yapan yok daha.
Annem çok güzel yemekler pişirdi :) Babama vişne likörünü götürdüm. Gece kalkıp balkondan karanlığı seyrettim ve bir kaç gece küçük dayımla içki içerken balkonda şarkılardan fal tuttuk ikimize..
Birde ben bu şarkılardan şikayetçiyim tam unutmak istediğimde karşıma olmadık yerlerde çıkıp olmadık düşünceleri çakıyorlar kafama. Araba da ve bazen sohbet ederken.En çok sevdiğim joy fm' i dinledim sık sık arabada.Buralarda yok. - yetkililerine sesleniyorum,akdenizde sizin gibi radyo çok iş yapar-  yine de siz bilirsiniz.gelirseniz tüm gün sizi dinlerim yoksa Alem fm' i ve Nihat Sırdar ı dinlemeye devam ederim.Geri kalan zamanlarda da cd. den Ferhat Göçer.

Not: Blogculardan bir ricam var. Jivago bir öğretmene link vermişti, okuluna destek isteyen bir öğretmen. Aslında çoğu destek yerine ulaşmış ama yılbaşına kadar bloglarınızdan link ya da bilgi verebilirmisiniz..?
Mesela böyle bir yazıyı kendi yazınızın ardına ekleyip, başkaları da görsün istemezmisiniz..? Hadi en azından bloglardan link verip destek olalım sevgili BERRİN ÖĞRETMENİMİZE ...
Ben ayrıca kitap da göndereceğim o başka.

"İdealist öğretmen Berrin hanım eliyle yapılacak kırtasiye, kitap ve kıyafet yardımları için, yılbaşına
kadar katkılarınızı bekliyoruz dostlar."

ADRES:
Berrin Damgacı
Başkale İ.M.K.B Çok Programlı Lisesi
BAŞKALE / VAN
Tel: 0537 8611682

Berrin Öğretmenin mektubu :

"Aydınlığın şövalyeleri neredesiniz?

Akşamları tepelerde ışıklar görünüyor yer yer: İran sınırı ve karakollar. Yükselti o kadar fazla ki, ağaç yetişmiyor. Yıldızlar o kadar yakın ki, ellerinizle tutabilirsiniz. İlkokulda öğrendiğim tüm yıldız kabileleri burada: küçük ayı, büyük ayı, cezve. İnsanları o kadar sıcak ki, iklime inat. “İnsanlık” burada yaşıyormuş, meğer ölmemiş" diyorum içimden.,
Yıllardır batıda değişik ve güzel şehirlerde ...çalıştım hem de iyi koşullarda. İster istemez kıyaslama yapıyorum. Burada 3.haftasındayız okulun. Kılık-kıyafet kontrolü sırasında ayakkabıları farklı renkte birkaç öğrenciyi ayırmıştık. Teneffüste bir kız öğrenci yanıma geldi ayrılan bir arkadaşı için. Sessizce kulağıma “hocam, … arkadaşımız 12 kardeş, ailesinin durumu iyi değil, söyleyemiyor utanıyor” dedi sustum. 9.sınıf öğrencilerinden biri (üstelik ufacık bir şey daha) eski bir eşofman üstüyle gelip gidiyor okula. Fakirliği okunuyor yüzünden, duruşundan.
Bir aya kalmaz kar yağarmış buralara. "Ne yapmalıyım bu çocuk için? Bugün 11.sınıf öğrencilerinden biri üzgündü. Nedenini sordum, "ailemin parası yok hocam beni okuldan alacaklar" dedi. Zehir gibi kafası var. Seneye mezun olacak oysa. Kalacak yer bulmalı ama nasıl? Kız öğrencilerin sayısı az, çünkü okutmuyorlar. Çarşıda kadın-kız pek görülmüyor, ancak memur bayanları görebiliyorsunuz. Öğrenci çok, sıra az. Gelen öğretmenler en fazla 1,5 yıl kalıp gidiyorlar. Sınıfta konuşuyoruz, bir örnek verdim: Van’ a gittiğinizde…"Hocam Van’a gitmeyenler var daha" dediler. Sordum, sınıfın yarısı ilçeden dışarısını görmemiş daha. Gidenler de çalışmak için bir inşaatta veya akraba yanında. Gezmek fiilini çekemez bu çocuklar. Sinema-tiyatro, alışveriş merkezi, kafeterya, çay bahçesi, flört nedir bilmiyorlar.
Ülkemin 40 yıl öncesine ışınlanmışım sanki. Ya da bir köşeden Şener Şen çıkıverecekmiş gibi, bir Türk filminin içine düşmüşüm adeta.Evimi taşırken kitap kolilerinden yakınan taşımacılara kızan ben, okuldaki kütüphaneyi görünce ürperdim. Bomboş! Bu gençlerin bilinç kazanması, kendilerini tanıması, hayallerine kavuşmak için yol-yordam öğrenmeleri gerekiyor oysa. Yokluk ve yoksulluktan kurtulmaları, cahil kalmamaları gerekiyor. YGS-LYS kitapları olsa kütüphanede soru çözümü yaparlar, üniversiteye bir adım daha yaklaşırlar.
Okuduğu bir roman karakteri belki onun hayatında dönüm noktası olacak, belki çözdüğü bir üniversite hazırlık kitabı onun bir bilim insanı olmasını sağlayacak ya da okuduğu kitaplar hayatının tek zenginliği olarak kalacak ama kendi çocuklarını özellikle de kızlarını okula göndermesini sağlayacak.
Üzerime umutsuzluk çökmeye başladı, yakında yağacak olan kar gibi…"

Yarın pazar, bu sabah kahvaltımızı balkonda ettik, bahçedeki limondan kopardığım limonu sıktım domates doğradığım kaba, çayımın içine de limon parçası attım.İçim limon yemiş ekşiliğinde ama yine de hayattan zevk almaya çalışıyorum. Aslında bir terslik yok sanırım ters olan benim  hayata...  :)

Salı, Kasım 23, 2010

bir sahile ulaştım kimse yok benden başka

İstanbuldayım. Şablonda değişiklik yaptım çünkü babam okuyamıyordu. Zemini açık renge, yazıyı koyu renge çevirdim ve ancak düzeldi. Günlerdir burdayım.Tatil yapıyoruz diyelim. Bugün Bakırköydeydim alışverişte, yarında bir terslik olmazsa Yeşilköy pazarına gideceğim. Ayrıntılar daha sonra. Yarın tüyap'ta fuar da var. Vakit bulursam oraya da gidebilirim. Uzunbey gidecek zaten.Tüyap annemlere çok yakın.Birde sahile yakınız ama ancak bir kere çıkabildik bayramda. Kalabalığız, günler keyifli geçiyor.
Perşembe erken yola çıkıp Fethiye'ye döneceğiz.Perşembe yollardayım.

Fotoğraf : Büyükçekmece sahili

 Şarkı: Jarnana  

Salı, Kasım 16, 2010

Adımı kalbine yazdım

Kurban Bayramınız Kutlu olsun :)  Fethiye'deyim. Geçen cuma günü bir son dakika gelişmesiyle Çağıl Antalya uçağına bilet bulabildi ve önce Antalya sonra da otobüsle Fethiye yaptı :)  Cumadan beri bayram yapıyoruz zaten burada.Hazırlandık, işlerimizi toparladık ve bir terslik olmazsa çarşamba sabahı İstanbul'a hareket edeceğiz hep beraber.Hem Çağıl'ı götüreceğiz hem de biz  tatil yapacağız.Uzun süredir beraber ilk defa gidebileceğiz,sanırım son gittiğimizde beş günlük bir tatil vardı.Çarşamba sabahı yollardayız, annemler bekliyor, bende İstanbul'u çok özledim.Uzunbey bana yolda dinlemek üzere mp3 hazırlamış, İstanbul şarkıları var içinde.Dün hem dinliyor hem de bana gösteriyor, dua et İstanbul'a gidiyoruz yoksa bunları dinlettirip beni ağlatmak mı istiyorsun dedim ona. Senin için kayıt ettim ben onları diye gönlümü aldı.
Çarşamba İstanbul yollarındayız , yayla yolu dediğimiz yoldan yani Afyon,Kütahya,İzmit güzergahından gidiyoruz.

Bu akşam nefis bir balık yemeğine davetliydik. Zehra'larla bayramı kutladık :) Gitmeseydik kesin kutlamaya devam edecektik ama  planları önceden yaptığımızdan dönüşte kutlamalara devam edeceğiz. Bu gece balıkları Zehra'nın eşi yaptı, fotoğrafını da çektim,dönüşte yazacağım.

Çağıl'la geceleri geç vakte kadar oturuyoruz.Bazen sabahlıyoruz da. Özlemişiz beraber tv seyredip oturmayı, sohbet edip , beraber zaman geçirmeyi. O okuldayken skype açtı bana, okuldan da her gece bilgisayardan sohbet ediyoruz, o görüntülü açıyor,benim kameram yoktu, şimdi bana da evdeki bilgisayarından ayarladı bir tane, bende görüntülü konuşabileceğim. Konuşurken bazen sataşıyorum ona sen kime benzedin bu saatte ayaktasın diye :P
Benim için iyi oldu, o ders çalışırken sık sık görüşebiliyoruz bu şekilde.

Fotoğraf benim bahçeden, ağacın adı Ağaç Gülü  tam balkonumun yanı,çamaşır asarken bu çiçeklerle güne başlıyorum.Bu ağacı çok seviyorum, Fethiye'de ilk defa gördüm ve  çelikten yetiştirdim.Şimdi 2. kata yaklaştı,ileride yanımıza bina yapılırsa bizi dip dibe olmaktan da kurtaracak çünkü bir perde gibi şu an çiçeklerle bizi sarmış durumda.

günün şarkısı : tarkan

Pazar, Kasım 14, 2010

Yalancı Yemekler Etkinliği


Jivago yazmış, ilk orada dikkatimi çekti. Yalancı yemekler etkinliği...  Bir dilim bir tutam bloğu yapıyormuş.Etkinlik konusu çok güzel. Genelde karşılaştığımız bir konu değil.Bende severim bu tarz çakma yemekleri,pratik olurlar.

Önce jivagoya sonra da bir dilim bir tutam bloğuna yazdım katılıyorum diye. 

Tarifi de çok kolay ve kısa.Ben canım sütlü tatlı istediğinde ve genelde her şömine başı gecesinde yaparım.İnsanlarda beğenerek yerler.

Yalancı Tavuk Göğsü
1 Kg süte 5 yemek kaşığı un 7 yemek kaşığı tozşeker konur ve koyulaşana kadar pişirilir.
Yarım paket margarin  ateşten aldıktan sonra tencerenin içine atılır, aynı zamanda damla sakızı paketinden 3 parça damla sakızı da atılır.Köpük köpük olana kadar mikserle çırpılıp buzdolabında soğutulup servis yapılır.
(Dikdörtgen cam, kenarları hafif  yüksek bir kapta soğutuyorum.)

Üstüne arzuya göre tarçın, portakal şekeri ve yahut reçel ile servis yapılır.
Afiyet olsun...
Daha tenceredeyken çırpıcıyla karıştırınca içinde topaklanma olmuyor.

Servis yaparken de kalabalık için kaşıkla, eğer misafir sayısı belliyse dondurma kaplarında servis yapıyorum. Görüntüye bakıp aldanmayın  mikserim bozuk olduğundan elle çırptım ve normalde köpük köpük olana kadar çırpmak gerekir.Püf noktası da budur.